Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Havada ısı değişikliği, rüzgarlar, donma olayı ve çözünmeler, güneş ışınları, taşların parçalanmasına ve aşınmasına sebep olur. Taşların rengi fiziki aşınmayı etkiler. Koyu renkli taşlarda ısı absorbsiyonu daha çok olduğundan daha fazla ısınır. Böylece açık ve koyu renkli mineraller arasındaki genleşme ve sıkılaşma farkı büyür. Böylece parçalanma olayı meydana gelir. Bu olaya daha çok yarı kurak bölgelerde, çöllerde rastlanır.
İçinde CO2 (Karbondioksid) bulunan suların kalker ve jips gibi eriyebilen tabakalarda yapmış olduğu kimyasal erozyondur.
1. Seller: Dik yamaçlardan hızla akan geçici ve dengesiz akarsulardır. Bir selde üç kısım vardır: a) Suların biriktiği kısım ki, buna sel havuzu denir. b) Yamaç boyunca suların aktığı kısım ki buna kanal veya sel yatağı ismi verilir. c) Sürüklediği malzemeyi bıraktığı kısım ki buna sel veya birikinti konisi denir.
Hiç şüphesiz ki sellerin aşındırması hızlarına bağlıdır. Sel erozyonunun karakteristik ve güzel Örneki, Ürgüp civarındaki peribacalarında görülür.
2. Nehirler: Devamlı ve dengeli akarsulardır. Taşkınlar dışında yatağı bellidir. Nehirlerde aşınma geriye doğrudur. Bu aşınma sonucu ise nehir denge profilini kazanmaya başlar. Bir nehir yatağının iki tarafında ve yüksekte kalan eski yatak parçaları taraça ismini alır.
Denizlerin yaptığı erozyona abrozyon denir. Denizler, sürükledikleri çakıllarla ve dalgalarla fiziksel ve kimyasal aşındırma yaparlar. Fiziksel aşındırma, dalgaların sürüklediği çakıl ve kumlarla olur. Bunlar sahillerin dik kısımlarına vurarak orayı aşındırırlar. Üst tarafta isnatsız kalan kısım çöker. Böylece falezler meydana gelir. Bunun sonucu ise kıyı geriler.
Deniz suları kimyasal aşındırma ile de sahildeki kayaları eriterek oyuk ve mağaralar meydana gelmesine sebep olurlar. Ayrıca taşların çatlakları arasında birikmiş olan tuzlar, tıpkı buz gibi ısı farkı sebebiyle hacmi büyüyerek taşların parçalanmasına sebep olurlar. Dalgaların hidrolik etkileri, dalganın şiddetine, yani dalga yüksekliğine ve uzunluğuna bağlıdır.
Rüzgarlar, yarı kurak ve kurak bölgelerde yapmış oldukları aşındırma ile topoğrafyada bazı şekillerin ortaya çıkmasına sebep olurlar ve bazı çökükler meydana gelir. Aşındırma iki türlüdür:
1. Deflasyon: Toz, kum ve hatta çakılların rüzgar tarafından bir yerden diğer yere taşınmasıdır. Daha çok kurak bölgelerde görülür. Çünkü kurak bölgelerde, kuru, bitkisiz bir zemin, toz kum ve alüvyon gibi çimentolanmış çökükler bulunur ve kuvvetli rüzgarlar vardır. Deflasyonun şiddeti taşıma gücüne bağlıdır. Rüzgar taşıdığı toz ve kumları bir yerde biriktirerek kumul denilen kum tepelerini meydana getirir.
2. Korozyon: Rüzgarların oyma, çizme ve cilalama olayıdır.
Hayvanlar ve bitkiler, taşların parçalanmasında ve ayrışmasında kendi çaplarına göre rol oynarlar. Bitkiler bulundukları yerleri nemli tuttuklarından suyun eritici etkisini kolaylaştırır. Bu etki, bitkilerin çürümesiyle meydana gelen humus asiti yardımıyla daha da artar. Büyük ağaçların ve bitkilerin kökleri, taşların çatlak ve yarıkları arasına girerek onların mekanik olarak parçalanmasına sebeb olurlar. Hayvanlar ise yuvalarını taşların içine yaparak taşları oyarlar. Bu oyuklar suların buralara kolayca girmesini sağlar ve böylece etki daha da içerilere doğru ulaşır.
Sel sularının vadilerdeki tarlaları, bağları, bahçeleri söküp götürmesi bir faciadır. Yamaçlar ve vadileri bu hale sokan erozyonun sebepleri şöyle sıralanabilir:
1.Yanlış otlatma: Hayvanlar ilkbaharlarda çok erken otlatmaya çıkarılır. Otlar henüz kar altında filiz halindeyken, daha yetişmeden hayvanlar tarafından yenilir. Bu yüzden de otlak bütün yıl otsuz çıplak kalır.
2. Yanlış ekim yapma: Normal bir tarımda arazinin eğimine göre ekin, ot ve ağaç dikimi tesbit edilir. En fazla % 10 eğimli bir yere ekin ekilir. % 20’ye kadar eğimli olan yer, otlak olarak kullanılır. Ondan daha fazla eğimli yerler ormana bırakılır. Oysa bizde, fundalığın veya ormanın sökülebilen % 45 eğimli yerine dahi ekin ekilmektedir. Eğimli arazide saban izlerinin tesviye eğrilerine paralel olması gerekirken, tersine yukarıdan aşağıya bir oluk şeklindedirler ve yağan yağmur suları buralardan aşağılara kolayca toprağı sürükler.
Toprak korumayı ele almış memleketlerde, arazinin belli eğimine göre ekim, ot veya ağaç yetiştirileceği kanunlarla tesbit edilmiştir.
3. Orman yangınları ve kaçak ağaç kesimleri: Yakacağı olmayan veya yakacak odun kesmeyi ve satmayı bir geçim yolu haline getiren köylü, izinli odun kesemezse, yangın çıkarmayı kendinde hak görmüştür. Kaçak ağaç kesmek de aynı sebebe dayanır.
4. Başıboş keçi: Fundalıkların ve özellikle yeni yetişen ormanların baş düşmanı keçidir. Keçi, ağaçların yaprak ve filizlerini yemeyi sever. Filizi ve yaprağı kopmuş bir dal veya fidan ise artık yetişme özelliğini kaybeder.
5. Kökleme: Kökleme, fundalıktan ve ormandan ağaçları kesmek ve köklerini söküp çıkararak o yeri tarla haline sokmaktır. Tarla haline sokulan bu gibi yerlerden eğim derecesine göre, 5-20 yıl faydalanılır. Ondan sonra bu yer işe yaramaz hale geldiği için terk edilir.
Erozyon kontrolü için bölgedeki arazi kullanma tipinin değiştirilmesi ve böylece erozyona maruz alanların ormanlık veya mer’a haline getirilmesi bir çare olarak düşünülebilir. İkinci bir çare, bölgenin teraslar, enine sürme, şeritler halinde sürme ve enine kanallarla donatılması gibi usullerle erozyona dayanıklı hale getirilmesidir. Üçüncü olarak sedler çevre hendekleri, drenaj gibi mühendislik yapımlarıyla aşırı suyu tutup uzaklaştırarak bölgeye gelecek zararı önlemektir. Böylece araziler ıslah edilerek erozyondan fazla zarar görmez hale gelir. Söz konusu edilen birinci ve ikinci çareler arazi kaybını önlemede üçüncüye nazaran daha tesirlidirler.
Bu usullerin sonucu, taşkınlar ve ortaya çıkacak diğer zararlar da önlenir. Bölgedeki değişiklikler bölgenin suları uzaklaştıran ana kanalın (boşaltıcının)rejiminde de değişikliklere sebep olur. Nehir rejimindeki bu değişiklikler toplam kullanılabilir su miktarına da tesir edecektir. Bu bölgede büyük çapta havza gelişimi planlaması yapılırken bu etkiler çok dikkatli şekilde incelenmelidir. Yağışlı bölgelerde su temini yönünden fazla bir ters etki görülmemekle beraber, kurak iklimlerde su havzası idaresi planlanmasındaki önem dolayısıyla ciddi ters etkiler ortaya çıkabilir. Mevcut suyun tamamından faydalanılıyorsa, toplam havza verimindeki belirli bir azalma büyük önem taşıyabilir. Su akımının bütün ihtiyaçları karşılamağa yetmediği bir bölgede su haklarıyla ilgili olarak mevcut suyun dağıtımında sıkı tedbirlerin alınması gerekir. Böyle yerlerde maksimum (debilerin) tutulması ve depo edilmesi birçok tüketiciler yönünden önem taşır.
Yurdumuzda, özellikle İç Anadolu’da, Konya ilinin Karapınar dolaylarında rüzgar erozyonu meydana gelmektedir. Suların sebep olduğu erozyon, bütün Türkiye sathında, özellikle dağlık bölgelerde ortaya çıkmaktadır. Devlet Su İşlerinin yaptığı etütlere göre, Dicle, Fırat, Seyhan, Ceyhan, Yeşilırmak, Kızılırmak ve Sakarya nehirlerinin her yıl sürükleyip denizlere götürdüğü humus toprağının toplamı 441 milyon tondur. Bu toprağın yok olması sonucu, 45-50 yıl önce bağlık, bahçelik ve tarımsal verimi çok yüksek olan araziler, şimdi tamamen kıraç topraklar haline gelmiştir. Bunun Türkiye’deki başlıca sebebleri, yukarıda açıklanmıştır. Orta Anadolu’nun dağlık kısımları, Güney Anadolu’da Toroslar, Karadeniz’in sahile paralel uzanan dağları, Marmara ve Ege sahilleri kökleme adı verilen ormanı tarlalaştırma işleminin uygulanması sonucu, büyük bir erozyona maruz kalmıştır. Düzce, Hendek, Bolu Dağları, İzmir Körfezinin karşı kıyıları ve Uludağ bu uygulama sonucu bölge bölge kıraçlaşmış alanlara sahip hale gelmiştir. Söz konusu bu uygulama özellikle, Karadeniz sahillerinde iklimi bile etkisi altına almıştır. Güney, Batı ve Orta Anadolu’nun orman ve fundalıklarında da bu olay büyük çapta süregelmektedir.
Bugün dünyadaki nüfusun üçte biri yetersiz gıda almakta ve üçte biri ise orta gıda alabilmektedir. Yetersiz gıda alan Hindistan, Malezya, Yemen, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde her yıl binlerce insan açlıktan ölmektedir. Ülkemizde de yıllık yaklaşık bir milyar ton verimli toprak kaybının önlenerek , ileride çıkması muhtemel beslenme problemlerine karşı şimdiden tedbir alınması ve erozyonun önlenmesi için mümkün olduğu kadar gayret sarfedilmesi büyük önem taşımaktadır.
Kaynak: Rehber Ansiklopedisi
Tarih: 2016-03-02 01:56:58 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Erozyon Çeşitleri Nedir
A. Atmosfer erozyonu:
Havada ısı değişikliği, rüzgarlar, donma olayı ve çözünmeler, güneş ışınları, taşların parçalanmasına ve aşınmasına sebep olur. Taşların rengi fiziki aşınmayı etkiler. Koyu renkli taşlarda ısı absorbsiyonu daha çok olduğundan daha fazla ısınır. Böylece açık ve koyu renkli mineraller arasındaki genleşme ve sıkılaşma farkı büyür. Böylece parçalanma olayı meydana gelir. Bu olaya daha çok yarı kurak bölgelerde, çöllerde rastlanır.
B. Yağmur sularının erozyonu:
İçinde CO2 (Karbondioksid) bulunan suların kalker ve jips gibi eriyebilen tabakalarda yapmış olduğu kimyasal erozyondur.
C. Akarsuların erozyonu:
1. Seller: Dik yamaçlardan hızla akan geçici ve dengesiz akarsulardır. Bir selde üç kısım vardır: a) Suların biriktiği kısım ki, buna sel havuzu denir. b) Yamaç boyunca suların aktığı kısım ki buna kanal veya sel yatağı ismi verilir. c) Sürüklediği malzemeyi bıraktığı kısım ki buna sel veya birikinti konisi denir.
Hiç şüphesiz ki sellerin aşındırması hızlarına bağlıdır. Sel erozyonunun karakteristik ve güzel Örneki, Ürgüp civarındaki peribacalarında görülür.
2. Nehirler: Devamlı ve dengeli akarsulardır. Taşkınlar dışında yatağı bellidir. Nehirlerde aşınma geriye doğrudur. Bu aşınma sonucu ise nehir denge profilini kazanmaya başlar. Bir nehir yatağının iki tarafında ve yüksekte kalan eski yatak parçaları taraça ismini alır.
D. Denizlerin erozyonu:
Denizlerin yaptığı erozyona abrozyon denir. Denizler, sürükledikleri çakıllarla ve dalgalarla fiziksel ve kimyasal aşındırma yaparlar. Fiziksel aşındırma, dalgaların sürüklediği çakıl ve kumlarla olur. Bunlar sahillerin dik kısımlarına vurarak orayı aşındırırlar. Üst tarafta isnatsız kalan kısım çöker. Böylece falezler meydana gelir. Bunun sonucu ise kıyı geriler.
Deniz suları kimyasal aşındırma ile de sahildeki kayaları eriterek oyuk ve mağaralar meydana gelmesine sebep olurlar. Ayrıca taşların çatlakları arasında birikmiş olan tuzlar, tıpkı buz gibi ısı farkı sebebiyle hacmi büyüyerek taşların parçalanmasına sebep olurlar. Dalgaların hidrolik etkileri, dalganın şiddetine, yani dalga yüksekliğine ve uzunluğuna bağlıdır.
E. Rüzgar erozyonu:
Rüzgarlar, yarı kurak ve kurak bölgelerde yapmış oldukları aşındırma ile topoğrafyada bazı şekillerin ortaya çıkmasına sebep olurlar ve bazı çökükler meydana gelir. Aşındırma iki türlüdür:
1. Deflasyon: Toz, kum ve hatta çakılların rüzgar tarafından bir yerden diğer yere taşınmasıdır. Daha çok kurak bölgelerde görülür. Çünkü kurak bölgelerde, kuru, bitkisiz bir zemin, toz kum ve alüvyon gibi çimentolanmış çökükler bulunur ve kuvvetli rüzgarlar vardır. Deflasyonun şiddeti taşıma gücüne bağlıdır. Rüzgar taşıdığı toz ve kumları bir yerde biriktirerek kumul denilen kum tepelerini meydana getirir.
2. Korozyon: Rüzgarların oyma, çizme ve cilalama olayıdır.
F. Canlıların erozyonu:
Hayvanlar ve bitkiler, taşların parçalanmasında ve ayrışmasında kendi çaplarına göre rol oynarlar. Bitkiler bulundukları yerleri nemli tuttuklarından suyun eritici etkisini kolaylaştırır. Bu etki, bitkilerin çürümesiyle meydana gelen humus asiti yardımıyla daha da artar. Büyük ağaçların ve bitkilerin kökleri, taşların çatlak ve yarıkları arasına girerek onların mekanik olarak parçalanmasına sebeb olurlar. Hayvanlar ise yuvalarını taşların içine yaparak taşları oyarlar. Bu oyuklar suların buralara kolayca girmesini sağlar ve böylece etki daha da içerilere doğru ulaşır.
Türkiyede Erozyon Sebepleri:
Sel sularının vadilerdeki tarlaları, bağları, bahçeleri söküp götürmesi bir faciadır. Yamaçlar ve vadileri bu hale sokan erozyonun sebepleri şöyle sıralanabilir:
1.Yanlış otlatma: Hayvanlar ilkbaharlarda çok erken otlatmaya çıkarılır. Otlar henüz kar altında filiz halindeyken, daha yetişmeden hayvanlar tarafından yenilir. Bu yüzden de otlak bütün yıl otsuz çıplak kalır.
2. Yanlış ekim yapma: Normal bir tarımda arazinin eğimine göre ekin, ot ve ağaç dikimi tesbit edilir. En fazla % 10 eğimli bir yere ekin ekilir. % 20’ye kadar eğimli olan yer, otlak olarak kullanılır. Ondan daha fazla eğimli yerler ormana bırakılır. Oysa bizde, fundalığın veya ormanın sökülebilen % 45 eğimli yerine dahi ekin ekilmektedir. Eğimli arazide saban izlerinin tesviye eğrilerine paralel olması gerekirken, tersine yukarıdan aşağıya bir oluk şeklindedirler ve yağan yağmur suları buralardan aşağılara kolayca toprağı sürükler.
Toprak korumayı ele almış memleketlerde, arazinin belli eğimine göre ekim, ot veya ağaç yetiştirileceği kanunlarla tesbit edilmiştir.
3. Orman yangınları ve kaçak ağaç kesimleri: Yakacağı olmayan veya yakacak odun kesmeyi ve satmayı bir geçim yolu haline getiren köylü, izinli odun kesemezse, yangın çıkarmayı kendinde hak görmüştür. Kaçak ağaç kesmek de aynı sebebe dayanır.
4. Başıboş keçi: Fundalıkların ve özellikle yeni yetişen ormanların baş düşmanı keçidir. Keçi, ağaçların yaprak ve filizlerini yemeyi sever. Filizi ve yaprağı kopmuş bir dal veya fidan ise artık yetişme özelliğini kaybeder.
5. Kökleme: Kökleme, fundalıktan ve ormandan ağaçları kesmek ve köklerini söküp çıkararak o yeri tarla haline sokmaktır. Tarla haline sokulan bu gibi yerlerden eğim derecesine göre, 5-20 yıl faydalanılır. Ondan sonra bu yer işe yaramaz hale geldiği için terk edilir.
Erozyon kontrolü için bölgedeki arazi kullanma tipinin değiştirilmesi ve böylece erozyona maruz alanların ormanlık veya mer’a haline getirilmesi bir çare olarak düşünülebilir. İkinci bir çare, bölgenin teraslar, enine sürme, şeritler halinde sürme ve enine kanallarla donatılması gibi usullerle erozyona dayanıklı hale getirilmesidir. Üçüncü olarak sedler çevre hendekleri, drenaj gibi mühendislik yapımlarıyla aşırı suyu tutup uzaklaştırarak bölgeye gelecek zararı önlemektir. Böylece araziler ıslah edilerek erozyondan fazla zarar görmez hale gelir. Söz konusu edilen birinci ve ikinci çareler arazi kaybını önlemede üçüncüye nazaran daha tesirlidirler.
Bu usullerin sonucu, taşkınlar ve ortaya çıkacak diğer zararlar da önlenir. Bölgedeki değişiklikler bölgenin suları uzaklaştıran ana kanalın (boşaltıcının)rejiminde de değişikliklere sebep olur. Nehir rejimindeki bu değişiklikler toplam kullanılabilir su miktarına da tesir edecektir. Bu bölgede büyük çapta havza gelişimi planlaması yapılırken bu etkiler çok dikkatli şekilde incelenmelidir. Yağışlı bölgelerde su temini yönünden fazla bir ters etki görülmemekle beraber, kurak iklimlerde su havzası idaresi planlanmasındaki önem dolayısıyla ciddi ters etkiler ortaya çıkabilir. Mevcut suyun tamamından faydalanılıyorsa, toplam havza verimindeki belirli bir azalma büyük önem taşıyabilir. Su akımının bütün ihtiyaçları karşılamağa yetmediği bir bölgede su haklarıyla ilgili olarak mevcut suyun dağıtımında sıkı tedbirlerin alınması gerekir. Böyle yerlerde maksimum (debilerin) tutulması ve depo edilmesi birçok tüketiciler yönünden önem taşır.
Yurdumuzda, özellikle İç Anadolu’da, Konya ilinin Karapınar dolaylarında rüzgar erozyonu meydana gelmektedir. Suların sebep olduğu erozyon, bütün Türkiye sathında, özellikle dağlık bölgelerde ortaya çıkmaktadır. Devlet Su İşlerinin yaptığı etütlere göre, Dicle, Fırat, Seyhan, Ceyhan, Yeşilırmak, Kızılırmak ve Sakarya nehirlerinin her yıl sürükleyip denizlere götürdüğü humus toprağının toplamı 441 milyon tondur. Bu toprağın yok olması sonucu, 45-50 yıl önce bağlık, bahçelik ve tarımsal verimi çok yüksek olan araziler, şimdi tamamen kıraç topraklar haline gelmiştir. Bunun Türkiye’deki başlıca sebebleri, yukarıda açıklanmıştır. Orta Anadolu’nun dağlık kısımları, Güney Anadolu’da Toroslar, Karadeniz’in sahile paralel uzanan dağları, Marmara ve Ege sahilleri kökleme adı verilen ormanı tarlalaştırma işleminin uygulanması sonucu, büyük bir erozyona maruz kalmıştır. Düzce, Hendek, Bolu Dağları, İzmir Körfezinin karşı kıyıları ve Uludağ bu uygulama sonucu bölge bölge kıraçlaşmış alanlara sahip hale gelmiştir. Söz konusu bu uygulama özellikle, Karadeniz sahillerinde iklimi bile etkisi altına almıştır. Güney, Batı ve Orta Anadolu’nun orman ve fundalıklarında da bu olay büyük çapta süregelmektedir.
Bugün dünyadaki nüfusun üçte biri yetersiz gıda almakta ve üçte biri ise orta gıda alabilmektedir. Yetersiz gıda alan Hindistan, Malezya, Yemen, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde her yıl binlerce insan açlıktan ölmektedir. Ülkemizde de yıllık yaklaşık bir milyar ton verimli toprak kaybının önlenerek , ileride çıkması muhtemel beslenme problemlerine karşı şimdiden tedbir alınması ve erozyonun önlenmesi için mümkün olduğu kadar gayret sarfedilmesi büyük önem taşımaktadır.
Kaynak: Rehber Ansiklopedisi
Tarih: 2016-03-02 01:56:58 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx